11 Ocak 2011 Salı

Blob Mimari

Uzun süredir yazmak aklımda olan bir konuydu "blob mimari". Seneler önce araştırırken çok eğlendiğimizi hatırlıyorum. 
Blob kavramı sadece mimariyi etkileyen bir kavram değil, aksine etkisini en geç mimarlık üzerinde gösterebilmiş. Adını ilk duyduğumuz alanlardan birisi sinema. 1958 yılında çekilen bağımsız bir korku filmi "The Blob". Şekilsiz, tanımlanamayan, yok edilemeyen ve durdulamayan bir canavarın saldığı dehşeti konu alan filmdeki blob ismi afişte görülebilen bir canavara layık görülmüş. 

Sonraları endüstri alanında kendini farklı tasarımlarla göstermeye başlamış küçük yuvarlak kütleler, lekeler. Bu objeler(object) bloblaşınca ortaya blobject'ler çıkmış. Bunun öncülüğünü ise farklı ve plastik tasarımlarıyla tanıdığımız ve IDW(İstanbul Design Week) kapsamında İstanbul'a gelip çok güzel bir sunum yapmış olan Karim Rashid yapmış. Bu ismin tasarımlarla anılmaya başlanması ise 1980'lerin sonlarına denk geliyor.




Bu formu benimsemiş ürünlerin tekillikten kurtulup kitlelerle buluşması ise ilk olarak şu üç ürünle gerçekleşti;




1. Apple'ın ürettiği Mac bilgisayar...............................

  





2. Volkswagen'ın ürettiği Yeni Beetle..........................








3. Nike'ın ürettiği Triax saat.....................................












Tasarım ürünlerinin kullanıcıyla duygusal bağ kurması istendiği düşünülürse blobjectlerin bu isteği en başarılı şekilde yerine getirenlerden biri olduğu görülür. Dokunma duyularını harekete geçiren, organik ve ergonomik blobjectler doğadaki eğimli yüzeylerden etkilenir ve teknolojik bir süreç içerisinde üretilir.


Mimarlıktaki yansımalarını ise makine çağıyla popülerleşen keskin, geometrik ve modern hatlara karşılık ortaya çıkan biyomorfik mimarlıkla ilişkilendirmek mümkün olabilir. Bu alışılmamış eğri ve organik formların mimaride kullanılması da yine 1980'lerin bitimine rastlıyor. 




Xanadu House _ Roy Mason _ 1980


Tasarımcı ve yazar Skov Holt'a göre 'blob'lar en başta yüzeysel olarak yorumlanabilir fakat aslında bu ürünler ekolojik kaygıların, duyguların, kültürel ifadelerin ve teknoloji ile sanatın buluşmasının bir arada düşünülmesi ile elde edilir. 


İngiliz mimar Norman Foster'ın Thames nehri kıyısındaki binası 'London City Hall', cephede güneş ışığına direkt maruz kalan alan miktarını genişletmeyi ve enerji tasarrufu sağlamayı amaçlayan 'deforme edilmiş küre' biçimiyle blob mimarlığın sadece biçimsel bir arayış olmadığının kanıtıdır ve Holt'un sözlerini destekler niteliktedir.




London City Hall _ Norman Foster _ 2003 _ London

Guggenheim Müzesi _ Frank Gehry _ 1997 _ Bilbao

Experience Music Project _ Frank Gehry _ 2000 _ Seattle


Eden Project _ Sir Nicholas Grimshaw and Partners _ 2001 _ Cornwall

Kunsthaus _ Peter Cook , Colin Fournier _ 2003 _ Graz

Birmingham Selfriges Building _ Future Systems _ 2003 _ Birmingham

Sage Gateshead _ Norman Foster _ 2004 _ Newcastle

Philological Library _ Norman Foster _ 2004 _ Berlin

Allianz Area _ Herzog and De Meuron _ 2005 _ Münih

The National Space Center _ Sir Nicholas Grimshaw and Partners _ Leicester




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder