28 Ekim 2010 Perşembe

Senede bir gün

Geçtiğimiz günlerde 32. Avrasya maratonu gerçekleşti. Bu sene farklı olarak çok sallanmasıyla günlerce gündemde kaldı bu maraton.Ben bu konuya değil o günkü muhteşem atmosfer ve azıcıkta körünün tarihinden bahsetmek istiyorum.

Avrupa’yı Asya’ya bağlayan “1. Boğaziçi Köprüsü”nün temeli Beylerbeyi ayakları şantiyesinde; 20 Şubat 1970’de törenle atıldı. Kabataş ve Kadıköy’den kalkan 2 adet şehir hatları vapuru, davetlileri taşıyarak tören alanına getirdi. 21 pare top atışıyla çalışmalar başladı…

 İtalya ve İngiltere’de hazırlanan, içi boş kutular şeklindeki 60 adet tabliyeyi oluşturacak olan paneller, demonte vaziyette denizyoluyla getirilerek, Göksu birleştirme şantiyesine bırakıldı ve burada montajları yapılmaya başlandı…
 Tabliyeler; Köprü’nün üzerindeki trafik akışını sağlayacak olan yolu oluşturan, içleri boş ve her iki uçlarındaki dikey taşıyıcı halatlar yardımıyla, kulelerdeki gerili çelik halatlara salıncak gibi asılan ve birbirlerine lego gibi bağlanan, rijitleştirilmiş taşıyıcı bloklardı.
 Köprünün açıldığı gün halk o kadar yoğun bir ilgi gösterdi ki, onbinlerce kişi aynı anda köprünün üzerinde Asya’dan Avrupa yakasına doğru ve bir süre sonra da her iki yakaya doğru karşılıklı yürümeye başladı Açılış şerefine araç yolundan da yayalara yürüme izni verilince, köprünün üzerinde yaya adımlarının çokluğu ve bu yoğunluğun homojen olarak köprünün tüm yüzeyine yayılması sonunda rezonans artışı had safhaya girerek, köprü salıncak gibi sallanmaya başlayınca, daha ilk günden köprümüz çökmesin korkusuyla, derhal yaya geçişine son verildiğini gazeteler günlerce yazdılar. Hatta gazetelerde şu örnek verilmişti: “Köprüden arka arkaya tanklar geçse o derece risk oluşturmaz ama, bir tabur asker uygun adımla köprüyü geçmeye çalışırsa, bu daha büyük tehlikedir.” Ayakların aynı anda yere vurması yüzünden…
Köprünün açıldığı hafta
Köprüden yayalara (iki kenardaki yaya yollarından geçmeleri şartıyla) geçiş; 2 Mayıs 1974’de verildi (Geçiş ücreti 1 lira). Köprünün taşıyıcı ayaklarının (daha doğrusu kulelerinin) dördünde de yayaları yukarıya taşıyan dev asansörler mevcuttu ve yayalar bunları kullanarak köprüye çıkarlar, yürüyerek karşıya geçince de, yine buradaki kulelerin asansörlerini kullanarak aşağıya inerlerdi. Ancak köprüden aşağıya atlayanların sayısının artması yüzünden birkaç yıl sonra yayalara yasak geldi.


Bizim yürüyüşümüz boyunca babam eskiden köprüden asansöre binerek geçtiğinden bahsedip kendince baya havasını attı. Keşke hala yürüyebilsek.Yurtdışında pek çok köprü bu yürüyüş sayesinde turist bile topluyor.Hem bu sayede köprü bir güne yoğunlaşmaz.Böyle bir ihtimal gündemde değil ama En azından yılda bir kere Avrasya maratonunu fırsat bilip köprüde yürüyelim.piknik yapalım köprü ritüellerini gerçekleştirelim.:) İnsan çeşitliliği  ve muhteşem manzara eşliğinde hem spor yapalım he eğlenelim. http://www.istanbulmarathon.org/Anasayfa.aspx
siyah beyaz fotoğraflar ve teknik bilgiler araştiran.com - bilgi bankası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder